9 Nisan 2014 Çarşamba

Demokrasinin Doğuşu

Bronz Çağı’nın sona ermesi ile, Milattan Önce 10. YY’da, Ege Denizi çevresindeki krallıklar yıkılır ve yerlerine anayasa temelli, kralların ya sembolik pozisyonları ya da çok az yetkilerinin olduğu anayasal monarşi ve oligarşi ile yönetilen Yunan şehir devletleri kurulur. Ağırlıklı olarak bir kaç soylu ailenin yönetimi bir anayasa çerçevesinde paylaştığı bu oligarşik aristokrasi yönetimi, savaş benzeri kriz durumlarında aileler arasındaki güç çatışmaları sebebiyle tıkanır. Kriz anlarındaki yönetim tıkanıklıklarını önlemek için Yunan şehir devletleri anayasalarına bu gibi durumlarda geçici bir süre için seçilen ve tüm yetkiyi, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde tutan, "tiran" adında yöneticiler atarlar. Fakat, kolaylıkla tahmin edileceği üzere bir defa tüm gücü ele geçiren tiranlar kriz ya da savaşlar bittikten sonra bu yetkilerinden kendi istekleriyle vazgeçmez ve genellikle oligarşik yapı tarafından devrilene kadar gücü ellerinde tutarlar. Yunan şehir devletleri mutlak monarşilerden sonra birkaç yüzyıl bu iki yönetim şekli arasında sürekli olarak gidip gelirler; sıkıntılı zamanlarda başa geçen tiranlar ve monarşi ve sonrasında bunları yıkıp tekrar kendi aralarında bir güç paylaşımına giden soylu aileler ve oligarşi. Fakat tüm bu süreç boyunca Yunanlılar tiranlara dahi yetkilerini veren anayasalarını elde tutar ve adım adım geliştirirler.


Atina'nın Kurucu Kralı Theseus; yönetim gücünü ilahi kuvvetlerden alan bir yarı tanrı, yarı kral.
Minotaur fatihi Theseus, Charles-Édouard Chaise, 1791

Milattan önce 6. Yüzyıla gelindiğinde oligarşik sistem, şehirlerin ve ekonomilerinin büyümesi ile yönetimi paylaşan birkaç soylu aileden onlarca soylu aileye genişler. Milattan önce 590 yılında Atina şehir devletini her biri asil ailelerden sadece bir yıl için seçilen 9 adet "Arkon" adı verilen senatör yönetmekteydi. Kararlar asillerin katılımıyla genel kurul adı verilen mecliste alınıyordu. Her ne kadar geçen yüzyıllarda yönetim ilahi güçler ve sınırsız yetkiyle yöneten tek bir kral ve hanedanından, anayasa çerçevesinde yetkileri aralarında paylaşan ailelere dağılsa da halen bir halk iradesinden bahsetmek mümkün değildir. Tam bu yıllarda Atina büyük bir ekonomik kriz içerisine girer ve durma noktasına gelen ekonomi ve buna bağlı olarak  ortaya çıkan sosyal sıkıntıların halledilmesi için tarihe "7 Bilge"den biri olarak geçen büyük devlet adamı Solon asiller tarafından tiran olarak seçilir.


Solon heykeli,  Amerikan Kongresi Kütüphanesi,
Thomas Jefferson Binası.
Heykeltraş; Frederick Wellington Ruckstull.

Atina’yı ekonomik ve sosyal olarak çöküşün eşiğine getiren sistemin temelinde "borç köleliği" yatıyordu; Bir Atinalı için borç alabilmenin tek yolu kendisini ve ailesini borcun ödenememesi durumunda köle olarak teminat göstermekti. Ödenemeyen borçların sonucunda, binlerce Atinalı köle durumuna düşmüş, tarım azalmış ve kıtlık baş göstermişti. Solon cesur kararlar alır ve sadece borç köleliği sistemini kaldırmakla yetinmez, aynı zamanda halihazırdaki tüm borçları da iptal ederek tüm Atina için temiz bir sayfa açar. Zeytin ağacı ekimini ve ihracını desteklerken diğer tüm yiyeceklerin ihracını yasaklar. Atina kölelik ve borç yüzünden içine düştüğü buhrandan Solon’un cesur kararları sayesinde çıkarken, Solon bu halk desteğini fırsat bilerek reformlarını bir ileri adıma taşır ve  bugün bildiğimiz anlamda demokrasinin ilk tohumlarını atar; ilk olarak yönetimi paylaşan ailelerin sayısını aristokrat aile tanımını soyluluktan çıkartıp zenginliğe bağlayarak Atina’daki ticaretle zenginleşmiş ama soylu olmadıkları için yönetime katılamayan yüzlerce aileyi katarak genişletir. İkinci olarak ise, sıradan vatandaşların da yönetime katılabilmesi için genel kurul, yani meclisi tüm Atina vatandaşlarına açar. Her ne kadar hala ana yürütme ağırlıklı olarak artık tanımı zenginlik olan aristokraside de olsa, Atina halkı da artık mecliste oylamalara katılabilmekte ve vatandaşlardan oluşan kurullar önemli davalarda jüri görevi görebilmekteydi. Bu tarihte daha önce hiç benzeri görülmemiş bir katılım şeklidir. Ekonomik sorunları çözen, oligarşik yapıya zengin tüccar aileleri de katarak yönetimi çok daha geniş bir kitleye yayan ve akabinde meclisi de halka açarak kısıtlı da olsa tarihin bilinen ilk halk katılımını sağlayan reformlarını tamamlayan Solon, önceki tiranların aksine Atina halkına kurduğu sistemi 10 yıl boyunca koruyacaklarına söz verdirerek kendi isteğiyle tiranlıktan ayrılır ve yönetimi aristokratların ve halkın buluştuğu meclise bırakarak Atina’yı terk eder. Fakat ne üzücüdür ki, Solon’un kurduğu halk katılımı sağlayan sistem daha beş sene geçmeden rafa kaldırılır ve yine Solon’un kendi kuzeni Pesistratos tiranlığını ilan eder. Pesistratos tiran olmasına rağmen yönetimde olduğu 20 yıldaki yönetimi tarihçiler oldukça adil ve iyi olarak tanımlarlar, ta ki yerine oğulları Hippias ve Hipparkus tiran olana kadar. Kardeşi Hipparkus'un öldürülmesi ile iyice hırçınlaşan Hippias babası Pesistratos'un tam zıttıdır, tüm gücü elinde toplar ve gittikçe otokratikleşen bir yönetim kurar. Bu durum bugün demokrasinin babası olarak andığımız, Atina’lı asil bir ailenin üyesi olan Kleistenes Spartalılarla işbirliği yaparak Hippias’ı Atina’dan sürüp yönetime el koyana kadar sürer.

Harmodius ve Aristogeiton, zalim tiran Hipparkus'uşehir meydanında öldürerek tarihe tiran-kırıcılar (Tyrannicides) olarak geçen ve demokrasi kurulduktan sonra Atina'da şehrin meydanına Kleistenes tarafından heykeli dikilen iki kahraman Atinalı

Tarihin bilinen ilk sivil itaatsizlik eylemi, MO 507 Atina İsyanı
Kleistenes te aynı Solon gibi güçten çok reformlarla ilgilendiği için halkı tekrar yönetime katmak üzere uzun süredir kapalı olan meclisi açar ve buna tepki duyan aristokrat aileler Isagoras lideriğinde birleşirler. Milattan önce 507 yılında Isagoras Spartalıların desteği ile Kleistenes’e karşı darbe yapar ve Kleistenes’i Atina’dan uzaklaştırarak yönetimi ele geçirir. Isagoras meclisi kapatır ve tekrar tüm yönetim yetkisini az sayıdaki aristokrat aileye verir. Spartalı askerler ile yönetimi alan ve Kleistenes’i de sürgüne gönderen Isagoras ve aristokrat yönetim ekibini tarihe bir ilk olarak geçecek çok kötü bir sürpriz beklemektedir; meclisleri kapatılan Atina halkı öylesine öfkelenir ki, o gece sokağa çıkar ve isyan eder. Tarih binlerce isyanla doludur ama bu isyanı diğerlerinden ayıran ve tarihin ilk sivil itaatsizlik eylemi yapan bilinen hiç bir liderinin olmamasıdır, Atina halkı isyankar bir lider tarafından organize olmadan, tamamen kitlesel bir öfkeyle o gece sokağa çıkarak Spartalı askerleri şehrin ana meydanında sıkıştırır. Üç gün süren isyan sonucunda Spartalı askerler ve Isagoras canlarını kurtarmak için Atina’yı terk etmek zorunda kalırlar. Atinalılar tekrar meclislerini açar ve ilk iş olarak reformlarına devam etmesi için Kleistenes’i geri çağırarak yetkilendirirler. Bu olay sonrasında Kleistenes tarihte bilinen ilk "doğrudan demokrasi"yi tüm kuracak ve Atina halkının kendi kendini yönetmesini sağlayarak tarihe demokrasinin babası olarak geçecektir.
Demokrasinin doğuşu
Kleistenes tüm Atinalılara mecliste oy hakkı verir, zengin ya da fakir, soylu ya da halktan hiç farketmeksizin artık herkesin eşit oy hakkı vardır. Arkonlar artık sadece bir danışma kuruluna dönüşür, şehrin yönetimi ile ilgili tüm kararlarda meclis tek yetkilidir. Kleistenes tiranların tekrar ortaya çıkmaması için adına Ostraka (“ostracism”) denilen bir yöntem de icat eder; Atinalılar her yıl oylama ile belirledikleri bir kişiyi on yıllığına Atina dışına sürgüne gönderme hakkına sahiptir, bu yöntem sayesinde herhangi bir kişinin aşırı güçlenmesi durumunda (tüm malları korunarak ve geri geldiğinde iade edilmek üzere) Atina’dan uzaklaştırılması sağlanıyordu. Bu sistem aşırı kuvvetlenen kişileri sürgüne göndererek olası bir tiranlığın oluşmaması için adeta bir sigorta işlevi görüyordu.
Atinalıların en büyük rakibi ve komşuları Spartalılar, kendi şehir devletlerindeki düzeni aşırı bir eğitim-endoktrinasyon sistemi ve militer bir baskı politikası ile sağlıyorlardı. Atinalıların adına demokrasi dedikleri bu yeni icatlarının sonu fecaatle bitecek kısa süreli, naif bir heves olduğunu düşündüler ama yanıldılar. Sparta ilk fırsatta kaçmak için fırsat kollayan, baskı ile birarada tuttuğu militan vatandaşları ve agresif savaş politikaları ile ilerleyen yüzyıllarda yavaş yavaş yok olurken, Atina kendini devletin bir parçası olarak gören, sistemi sahiplenen, söz sahibi, özgür vatandaşları ve yarattıkları ticaret gücüyle kendi devrinin süper gücü haline geldi.
Kleistenes, Demokrasinin babası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder